Brigid Mae Power ile Söyleşi

İrlandalı nevi şahsına münhasır müzik insanı Brigid Mae Power üçüncü stüdyo albümü Head Above The Water‘da her zamanki kadar gerçek ve büyülü tınlıyor. Yaşanmışlıklar ve içe dönük bakışlar müziğe döküldüğünde ortaya çıkan tarza spiritüel folk da denebilir, dream country de. Ancak Power’ın müziği tarzından ziyade dinleyiciye verdiği hislerle tanımlanıyor.

Power ile yeni albümü, ruhani yönü, geçmiş ve günümüz hakkında kısaca konuştuk. Keyifle okumanız dileğiyle.

Röportajın İngilizce versiyonu için: Tık.

Bu tuhaf zamanlarda nasılsın?

İyiyim, teşekkür ederim. Hayatın akışının yavaşlaması hoşuma gitti aslında, ama kimi zamanlar karantinada yaşadığım klostrofobi hissi çekilmez hale geldi! Rahatlatıcı bir yaz geçireceğimi umuyorum, ama turneye çıkamamak da morali düşürüyor tabi.

Son albümün Head Above The Water bence diskografindeki kaliteyi daha da ileri götürüyor, tebrik ederim. Albümün hikayesini anlatmak ister misin? Kayıt süreci nasıl gelişti mesela?

Eh, alt tarafı geçtiğimiz iki yıl boyunca yazdığım şarkıların bir toplaması işte. Bu şarkıları Glasgow’da, tüm ekipmanı analog olan ‘The Green Door’ adlı bir stüdyoda kaydettik. Kayıtları orada yapmak albümün yapımcı koltuğunu paylaştığım Alasdair Roberts’ın fikriydi. Neredeyse tüm şarkıları canlı kaydettik ve 1-2 denemede aradan çıkardık. Şarkılarımı canlı icra edip kayıt işlerini hızlıca halletmeyi seviyorum!

Head Above the Water, gitara ilaveten başka çok sayıda enstrüman içeriyor: Yaylılar, piyano, buzuki… Başka neler vardı? Albümde yer vermek istediğin enstrümanları nasıl seçiyorsun?

Ayrıca kontrbas, ufak bir flüt dokunuşu (“I Was Named After You”), fazladan perküsyon ve pedal steel gitar var. Hangi enstrümanları seçeceğim konusunda ise net bir fikrim yoktu. Genelde şarkıların demosunu kaydederken orada nelerin iyi tınlayabileceği konusunda kafamda birtakım hisler oluşur.

Bir arkadaşım müziğinin tarzını dream country olarak tanımladı. Sanırım bunun gibi daha nice yorum mümkündür. Bu özgün ve müteal tınıyı nasıl yarattın?

Haha. Sevdim bu tanımı. İlginçtir, albümde de oldukça fazla country müzik göndermesi var. Sanıyorum bu durum esas olarak pedal steel gitar kullanmamdan kaynaklı.

Nasıl yarattığıma gelince, açıkçası bilemiyorum. Biraz kafası karışık bir insanım, belki de kişiliğimin o yönü müziğime yansıyordur.

Senin gibi alternatif işlerden önerebileceğin, pek keşfedilmemiş müzikler var mı?

Bu soru aklıma ilk olarak yakın arkadaşım Aoife Nessa Frances’i getirdi. Son albümü Land of No Junction bu senenin başlarında yayınlandı, muhteşem bir iş. Tam bir 60’lar havası taşıyor.

Vokalin müziğinde hayati bir öneme sahip. Bence müziğinin ruhani yönüne de çok şey katıyor. Katılır mısın buna? Spiritüel öğretilere bir ilgin var mı?

Evet, spiritüel yönümle çok ilgiliyim. Daha gençken hatırı sayılır miktarda spiritüel kitap okurdum, bilhassa Jiddu Krishnamurti’nin eserlerine çok takılmıştım.

Artık bu tarz şeyleri pek okumuyorum, ama ruh ve doğa benim için hala çok önemli.

Sanırım yaptığın müzikte madalyonun bir yüzü -röportajlarında anlattığın, istismara uğradığın eski ilişkin gibi- senin şahsi tecrübelerinden, diğer yüzü ise az önce bahsettiğimiz türde bir soyutluktan yola çıkıyor. Burada kurduğun denge hala seni özgür kılıyor mu? Albümü dinlerken ben kıldığını hissettim, acı-tatlı (daha ziyade tatlı) duygular sezinledim.

Hımm, enteresan bir soru oldu bu! Evet sanırım bu durum beni özgürleştiriyor, zira şahsi tecrübelerin ifadesi bir nevi ruhani ve şahsi gelişimlere de kapı açıyor. Durum böyle olunca sahiden ileriye dönük adımlar atabilmek için geçmiş yaşanmışlıkların içine dalmak gerekli görünüyor bana. Bu albüm sayesinde eskisinden daha hafif hissediyorum, kesinlikle biraz daha olgunlaşıp daha fazla meseleyi çözdüm.

Son sorumu müziğine benzer biçimde iki şıkka bölmek, meselenin hem maddi hem de ruhani boyutlarını kurcalamak istiyorum.

  1. İçine adım attığımız bu yeni dünya, sence anlayış duygumuzu kuvvetlendirerek bizi bir araya getirecek mi?
  2. Sence müzik endüstrisi bu günleri nasıl atlatacak?
  1. Hmm. Getirecek diye düşünüyorum, umarım… Malum, dünyada gani gani nefret var ve kimi zamanlar yükselişte gibi de görünüyor. Yine de olumlu bir yaklaşımla şu günlerde nefretin fazladan mücadele vermesinin sebebi, geride kalan son bacaklarının üstünde durmasıdır diyebiliriz. Dokunsan yıkılacakmış gibi… Bence birbirini anlamaya ve iyileştirmeye çalışan nice insan var günümüzde. Bence içinden geçtiğimiz süreç, tarihte önemli bir nokta olacak. Sanki maskeyi topluca biraz aralamışız gibi hissediyorum.
  2. Müzik endüstrisi aynı eskiden olduğu gibi devam etmez muhtemelen, tümden dönüşüm de geçirebilir. Umarım bu olumlu bir dönüşüm olur. Müzik mekanlarının şu anda bir hayatta kalma endişesi yaşadığının da farkındayım. Bilemiyorum cidden! Ancak insanların daima konserlere gitmek isteyeceğine de eminim.