In The Void Sunar: Nick Drake Tribute (2017)

Hazırlayan: Deniz Ekim Tilif

Müzik ruhumuzun şifasıdır ve tam da bu nedenle yaşamın ızdırabını görüp anlamış herkes için de en az diğer insanlar için olduğu kadar bir kaçış aracıdır. Endüstri dediğimiz şey ise tüketim yanlısıdır, içine aldığı yetenekleri güzelce sömürmeye bakar. Yeterli bir “başarı”nız yoksa daha hızlı tüketilmeniz olasıdır, bu esnada arkanızda belki de harika eserler bırakırsınız, keşfedilmeniz şansa bakar. Böyle bir düzlemde hiç keşfedilip takdir görmemeniz de alınacak bir risktir. Ama içten gelen o samimi tutku var ya, o engel tanımak istemez. Keşfedilmeyi umursamak bile o kadar şart değildir aslında bu deli yürekler için, tabii düzen para denilen oluşumla yürümediği sürece.

Bugün buradan bakıldığında o kadar belli olmasa da, Nick Drake ömründe asla ciddi bir saygınlık kazanmamıştı alemin gözünde. Yıllar yılı depresyonla giriştiği savaş ve sahneye çıkmak konusundaki isteksizliği, bu melankolik sanatçıyı erken yaşta bir ölüme götürdü. 26 yaşındaydı, arkasında 3 güzel stüdyo albümü bırakabilmişti henüz. Kimi sanatçılar için fiziki ölüm efsanelerin başlangıç noktasıdır, Nick Drake’te de böyle oldu. O 3 albüm ise adeta şarap gibi yıllandı. Drake’in bir hayranı olduğunu söyleyen Robert Smith’in sözlerine güvenecek olursak, o olmasa belki de The Cure diye bir grup var olmayacaktı. Tıpkı bu yazıya konu olan albümün var olmayacağı gibi.

Şimdi 21. Yüzyıl Türkiyesindeyiz, internetin gelişiyle işler global çapta iyice karışmış durumdayken underground müzik sahnesindeki hareketlilik bu ülkenin direnmekte olan sayılı güzel yanları arasında yer alıyor diyebiliriz. Bağımsız sanatçılara kol kanat geren oluşumlar arasında yer alan In The Void ise Nick Drake’in doğumgünü için güzel bir saygı duruşu düşünmüş ve Drake’in şarkılarına kendi yorumlarını katmaları için bünyesindeki sanatçıları bir araya toplamış. Nilipek, Fani Kedi, Lara di Lara ve daha nicesi bu toplamada kendi sesleri, kendi tarzlarıyla arzı endam etmiş. Tanıyıp sevdiğimiz bu güzel folk eserleri yerli sanatçılarımız elinde çoğunlukla daha deneysel altyapılarla döşenmiş, dream pop’tan elektronik müziğe daha alternatif bir skalada seyreden bir koleksiyon var karşımızda.

“Day is Done”ın biri Fanikedi’den biri KGWGK’den olmak üzere 2 yorumu mevcut. İlki folk sularında yüzüyor, ikincisi ise elektronik zeminiyle neredeyse bambaşka bir şarkı olmuş. Benzer bir durum “River Man” için de söz konusu. Birbirinin peşi sıra gelen 2 yorumdan Ezgi Mutlu’nunki bembeyaz bir düşten fırlama gibi dururken Yank & Lara di Lara’nınki orijinale bir adım daha yakın konumlanmış. MickeySaysBye “Pink Moon”a getirdiği yorumdaki alternatif finaliyle ürkütücü bir ton eklemiş şarkıya. Sanatçının en zarif şarkılarından “Cello Song”un yorumu Efe Demiral’a emanet, seçkideki favorilerimden biri de bu yorum oldu. Açılış parçası “Place to Be”nin Nilipek ile Can Aydınoğlu’nun ellerinde ne kadar zarif durduğunu da söylememek olmaz. Toll Tres’in “Three Hours” yorumu adeta dans pistlerine uyacak şekilde düzenlenmiş. The Underdogz’un country soslu “Black Eyed Dog”u güzel bir ton değişikliği sunuyor bizlere. Atay İlgün “Danzey” yorumu ile albümü elektronik soslu bir folk tadında kapatıyoruz.

Niyeti güzel müzik yapmak olan sanatçıların yaptığı işbirliklerine göz yummak olmaz. Büyük ve acımasız endüstriden nispeten uzakta kaydedilmiş bu saygı duruşu, Nick Drake’in sonraki nesillere uzanan ilhamının izleridir. Yerli underground sahnemizin son yıllarda çoğalan toplama albüm zincirine eklenen son halka, bu açıdan bile değerli bir çalışma oluveriyor. Bize de dinleyip paylaşmak kalıyor. O halde müziğin şifası sizinle olsun. Underground’a güvenin. Orada aradığınız samimiyeti, keşfedilmeyi bekleyen deli yürekleri bulmanız olasıdır.